18 Şubat 2010 Perşembe

From Russia With Hate

Aşırı veya dozunda(*) farketmez, tüm milliyetçilere izletilmesi gereken ve insanı şok eden bi' belgesel. Başkalarını ırkları/renkleri/milletleri/tercihleri yüzünden ötekileştirmenin nelere sebep olabileceğinin en yalın dilde anlatımı.

Son dönemlerde Rusya'da yükselmekte olan neo-nazi hareketini yakından inceliyor belgesel. Ben izlerken sinirden ağladım açıkçası...

Youtube'da 2 parça halinde izlenebiliyor;

http://www.youtube.com/watch?v=aLUxuq-E9yA
http://www.youtube.com/watch?v=IuOVgx3Zh6E

(*) Dozunda milliyetçilik. Bence çok güzel bi' mizah öğesi bu. Gülerken bana katılmanızı isterim.

House MD

Sorsan herkes hastası, herkes hayranı. ama kaçı diziyi gerçekten vermeye çalıştığı hayat görüşüne ve gelişen olayların altmetinlerine dikkat ederek izliyor diye sorsam nanay. Geniş aile izler gibi izliyor millet bunu, kim kime ne demiş, doktor nasıl laf sokmuş, nasıl karizmatik diyaloglar dönmüş falan. O dizide ayrı bi' felsefe var millet. Bizim hayatlarımızı üzerine kurduğumuz bi' çok kavramın köküne balyoz gibi indiriyor eleştiriyi. Sevgilisi tarafından terkedilen arkadaş söz konusu olunca "canım üzülme ya" demek zorunda hisseden insanlarız hepimiz, hapşırana çok yaşa demezsek "kaba" addediliyoruz. E hangi kafayla "house süfer yhaaa"?

Feci rahatsız edici bi' şey bu. İzlerken geriliyor insan. Yani en azından "izlerken". Sahnelere bakmak değil kastım.

Çok kıskanıyorum pezevengi...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Birinin Kokusunu Özlemek...

Kalpteki sevgili imgesinin artık iyice dayanılmaz hale geldiğinin göstergesi. Eskiden yüzünü hatırlayıp özlediğimiz insanın kokusu önplana çıkıyor artık, acı bi' ironi var burda, ilişkinin hala sürdüğü dönemlerin şey olduğu vakit hep beraber ordan hoop zıplayarak mecaz-ı mürsel. Sıçarken aklıma geldi bu az önce, dedim ne özgün bi' ifade. Meğer pek değilmiş. böyle oluyo demek ki bu işler, ben de yazabilirim demek ki. Fenalık geldi daha 2. cümlede. Bi' gün bu şekilde 3. cümleye geçersem vurun beni. İlk sefer bacaktan falan vurun ama uyarı mahiyetinde. Can bu da.

13 Eylül 2009 Pazar

Yaratılış Karşısında Düşülen Aciz Durum

"Yaratılış" inancına karşı çıkan tüm bilimadamlarının kısa süre önce youtube'a yorum yazan inançlı insanlardan öğrenip şok oldukları durumdur. Adamlar farkında bile değildi yani. Hepsi harıl harıl bilimsel çalışmalarına gömülmüşler , tonla açıklama yapıyolar , tonla "bilimsel kanıt" sunuyolar ortaya. E haliyle durumlarını incelemek için pek fırsat bulamamışlar.

Neyse ki düşünceli youtube kullanıcıları onları bu zahmetten kurtardı! Yaratılış düşüncesi karşısında aciz kalmışlar. Bunu öğrendikten sonra şu anki hallerini anlatamam , içim parçalandı. Kimisi köşeye çekilmiş ağlıyo , kimisi "beni hep sen bulaştırdın bu işlere!" diye ağlarken diğerinin sakalını falan çekiyo. Bilim dünyası panikte.

Birisinin yanına yaklaşıp "neden böyle ağlıyo herkes?" diye sordum. Cevap verdi;

- Yıllardır kıçımızdan terler akıta akıta insanlara bi' takım bilimsel şeyler anlatmaya çalışıyoruz , ama yaptıklarımızı bırakın araştırmayı , incelemeyi , okumayı , "yapılmadı öyle bilimsel çalışmalar , kanıt falan yok" diyolar. Biz ağlamayalım da kim ağlasın?

Bu cevaptan sonra çığlık atarak pencereden aşağı atladı.

Bilim adamları büyük bi' çaresizlik içinde...

Çok acıklı...

Anne-Oğul Diyalogları

Alışverişe gidildiğinde bol bol yaşanır bunlardan özellikle. Her seferinde annemi neden bu kadar çok sevdiğimi tekrardan farkederim;

(Bi' alışveriş merkezinde eve öte beri aldıktan sonra yemek yemek için bi' yere gitmişizdir.)

+ (Ben)
- (Annem)

(Benimkilerin gelmesini beklerken annemin patateslerine uzanırım)

- Aa bıraksana patateslerimi , sana da gelicek şimdi!
+ Annem değil misin ya? 2 tane alsam n'olcak?
- Tabi işinize geldi mi hep annen değil miyim... geldi seninkiler de...

(Onunkiler biter bi' süre sonra ve patateslerime uzanır)

+ Aa bıraksana patateslerimi , bitti seninkiler!
- Oğlum değil misin ya , bi kaç tane alsam n'olcak?
- ?!?!

(Yemek yerken birden gözlerim büyür bi' noktaya bakarken...)

- N'oldu nereye bakıyosun sen?
+ Anneee şuna bak , kızın her şeyi gözüküyo!
- (Döner bakar) aaa , ohaa , gerçekten her şeyi gözüküyo. (annemin de gözleri büyür)
+ Di mi? (bakmaya devam)
- Sen bakmasana , sevgilin yok mu senin?
+ Yüok , ayrıldık biz. (hala bakmaya devam)
- Dön önüne yemeğini ye koparırım o pipini!
+ (İç çekme efekti...)

...

- O sütyeni alsa mıydım ya?
+ Al al , babam bayram etsin.
- Sus, salak. hem yeter mi ki o?
+ Oha , niye yetmesin?
- 3.5 kilo çekiyolar , sülalede en büyükleri bende.
+ Senin gibi bi' sevgili istiyorum anne.
- Lescon'daki kızı düşün bak , çok güzeldi. (Lescon mağazasında çalışan esmer bi' kızdan söz ediyo.)
+ Aa evet o da mal mülk sahibine benziyodu...
- Mal mülk sahibi?
+ Göğüsleri diyorum , kocamandı.
- Evet evet öyleydi. git bi' şansını dene sen.

Seviyorum lan annemi.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Hıyarun İbn-ül Yahya

hıyarun ibn ül yahya ( biz ona kısaca h.y diyoruz), hicretten 1400 yıl sonra
doğmuştur. doğduğu gün beliren pek çok mucize, gelen kutlu kişininin müjdecisi
gibiydi adeta. o gün sabah saatlerinde başlayan sağanak yağış bir mucize olarak
durmuş yerini ışıl ışıl pırıldayan bir güneşe bırakmıştı ve alimler anlamışlardı ki değerli bir
şahsiyet duhul etmişti dünya'ya. o gün peşpeşe gelmişti mucizeler, akşam olunca
havanın kararması da şaşkına çevirmişti insanları, anlıyamıyorlardı olup biteni. oysa ki
alimler sevinçli bir telaş içindeydiler! biliyorlardı rableri onları düşünmüş, onlara
yeni bir alim yeni bir deha göndermişti.

secdeye kapanmış bir şekilde doğmuştu hıyarun ibn ül yahya. cahil doktorlarsa
"bebek ters geldi" diyorlardı. asıl şaşkınlık ise bebek hıyarun'un sıkı sıkı yumduğu avucu
açıldığında yaşanmış, avuçlarının içindeki dolarlar herkesi şaşkına çevirmişti. akıl almaz
bir şeydi. anasının karnında nerden bulmuş olabilirdi bu parayı, irkilmişti insanlar!
bir mucizeye tanık oluyor, o mübarek anı yaşıyorlardı. rivayetlere göre hemşirelerden
birine şöyle seslenmişti bebek hıyarun ibn ül yahya; "abla! sen motormusun?".

motorlara duyacağı düşkünlük henüz doğduğu gün, cenab-ı allahın dile getirttiği hıyarun
tarafından alemlere tebliğ edilmişti. hatta islam alimlerince rivayet edilirki "vahy kapısı
kapanmamış olaydı, ahzab 50 türü daha da genişletilmiş bir ayet o mübarek zata da indirilirdi".
böyle diyordu alimler.

hıyarun ibn ül yahya büyüyordu aklı hep şeyindeydi..! ibadetinde..!
motorları da düşünüyordu tabi ama asıl yoğunluğunu islam ilmine vermişti.
muaazzam bir şeydi islam, herşey yazılabiliyordu o'na dair.
amerikanca'ya çevrilmiş arapça kitapları, amerikanca'dan türkçe'ye çevirerek
başlamıştı yazarlık hayatına. bebekken bir mucize olarak dolarlarla dolu olan avuçları
yine dolar ve riyal gibi paralarla dolmaya başlamıştı.
allah yürü ya kulum demişti, hıyarun ibn ül yahya ise amuda kalkmış yürüyordu.
bir çok kitap yazmıştı, faydalı kitaplardı hepside, yararları tartışılmazdı!
sayfalarından külah yapılabiliyor içine kabak çekirdeği konulabiliyordu, hatta sıcak
havalarda yüze doğru tutulmak suretiyle sallandırıldığında, yüzde tatlı bir
serinlik hissi bile yaratabiliyordu. yine rivayet edildiğine göre, 0-6 yaş gurubu zekaya sahip insanlar üzerinde çok olumlu etkiler yaratabiliyor, aç karınla okutturulduğunda bu zeka gurubunun hazımsızlık ve uykusuzluk gibi pek çok rahatsızlığına iyi geldiği söyleniyordu.

hıyarun ibn ül yahya çağımız din büyüklerinin en önemlilerinden biridir.,
yine onunla aynı çağda yaşamak gibi bir onura sahip ve onunda yazdığı kitaplardan
külah yapılabilen ömer bin el çilçilakıl büyük alim hıyarun ibn ül yahya için şöyle demişlerdir; "valla klavyedeki tuş sayısıyla, ayakkabı numaramı çarpıp, üzerine de kayıtlı
seçmen sayısını eklediğim zaman mucize olarak, hıyarun ibn ül yahya beyin
kimlik numarası ortaya çıktı bu açıkça bir mucizedir""

hıyarun ibn ül yahya açıkçası bir devre damgasını vurmuş,onun fikirleriyle yetişip büyüyen genç insanlarsa başka bi takım insanlar için eğlence kaynağı olmuş, çok kıvrak zekalı(!) oldukları için sazan olarak adlandırılmış, saygı ve hörmet(!) görmüşlerdir. hıyarun ibn ül yahya eserlerinde pekçok yeni bilim adamları yaratmış, bilim çevreleri ilk kez duydukları bu bilim adamları ve teorileri yüzünden şaşkına dönmüş ve yapacak bir şeyleri olmadığı için de hıyarun ibn ül yahya'yı bilim dünyasına yeni yeni isimler kazandırmasından dolayı"fahri bilim adamı ismi uydurukçusu" ödülüyle ödüllendirmişlerdir.

17 Nisan 2009 Cuma

Klavye Arasına Kaçan Maddeler...

Babam.

Klavyemi temizlemeye çalışmış geçen zavallım. kayboldu tabi klavyenin içinde. Pes oynarken farkettim. "Şut çekme lan şut çekme , kafamı eziyosun" diye bağırdı. Tuttum çıkardım hemen. Baba tabi bi yerde.